Gün batıyordu. Tepenin yamacına iki büklüm
çömelmiş ihtiyarın biteviye uzanan gölgesinin izini süren karıncalar
seferlerini nihayete erdiremeden, yılın bu zamanında cehennemi azametini
kaybetmişçesine şavkıyan mihri dağların arasına gömülecekti. Puslu hava günü
sisin griliğine, gel geç gölgeli bir muğlaklığa mahkum kılmıştı.
Bu geçkince adam cenubi Dobruca
köylülerindendi. Nicedir gün kaybolurken gelip zifir baki kalana değin
oturuyor, kırk yıl öncesinin anılarını havsalasında evirip çeviriyordu. Bütün
bu uğraşlar tek bir yere gelip saplanmaktaydı: Deliorman'ın fısıldadığı,
Dobruca köylüleri arasında kutlu bir vahiy gibi dilden dile dolaşan, her
bakışta umulan, her düşte hayallenen günler gelecek miydi?