Şubat-Mart'13
Esasında bu yazının taslağını yaklaşık
bir, bir buçuk ay önce hazırlamıştım. Ancak geçtiğimiz günlerde başlayan
“amatör tiyatrolar telifi tartışıyor”[1]
kampanyası ve çeşitli yoğunluklar araya girince, yazıyı başlıklara göre
ele alma ve yazıp düzenleme işi ancak bugünlerde mümkün oldu. Bu
açıklamayı şu yüzden yapıyorum: oyunu 29 Kasım’daki prömiyerinden kısa
süre sonra izledim, yaklaşık iki aylık bir sürede oyun daha da oturmuş
ve üzerinde değişiklikler yapılmış olabilir. Bu yüzden
değerlendirmelerimin ve yorumlarımın oyunun prömiyer sonrası halinin metni,
oyunculukları ve sahnelemesi üzerine olacağını vurgulamak istiyorum.
Katilcilik, kalabalık bir
Altıdan Sonra yapımı. Genelde daha dar kadrolu oyunlarına alıştığımız
grup takip edebildiğim kadarıyla, O.B.E.B’den veizleme fırsatı bulamadığım İkiye Bölünen Vikont’dan bu yana böyle bir prodüksiyona girişmemişti. Yokuş Aşağı Emanetler her
ne kadar nispeten geniş bir kadroya sahip olsa da daha çok oyuncuların
bireysel performansları ve anlatıları üzerine bina edildiği için farklı
bir kulvarda kalıyor. Yiğit Sertdemir’in yazar-yönetmen ve dekor
tasarımcısı olarak yer aldığı oyunun, özgün müziği Onur Kahraman’a,
kostüm tasarımı Candan Seda Balaban’a, ışık tasarımı İsmail Sağır’a ait.
Onur Sarıgül ve Hakan Yeni oyun asistanı olarak yer alıyorlar. Oyunda
sabit rollerin yanı sıra değişimli/dönüşümlü oynanan roller de mevcut.
Oyuncu kadrosu ise Aslı Can Kortan, Gülhan Kadim, Şirin Keskin, Ebru
Gözdaşoğlu/Seda Özen Yürük, Erkan Kortan/Yaman Ömer Erzurumlu, Onur
Tuna/İhsan Dehmen, Seyfi Erol isimlerinden müteşekkil. Emeklerini
görünmez kılmak istemediğimden dolayı not olarak eklemek istiyorum;
Muhtar Pattabanoğlu ve Candan Seda Balaban dekor uygulama, Sevgi
Can-Cengiz Türker oyunu fotoğraflama alanında desteklerini ortaya
koymuşlar. “Duman” grubu ise şarkılarının kullanılmasına izin vermiş. Bu
önemli bir ayrıntı zira kar amacı gütmeyen amatör tiyatroları bile
‘açılmamış bir pazar’ alanı olarak gören “çeşitli” ajansların
saldırıları, emeğe saygı ve emeğin hakkını teslim kavramlarının çok
ötesine geçen piyasacı müdahaleleri bertaraf edilmiş durumda.
Oyun, internet üzerinden tanışıp sohbet
eden üç kişinin bir araya gelmesiyle başlayan bir geceyi, bu gecede,
klasik şişe çevirmece oyununun evrimleşerek gerçekten işlenen bir
cinayete dönüşmesini konu alıyor. Oyunun kurgusal anlamda lineer bir
akışı yok. Cinayetten sonraki bir otopsiyi, bir cezaevi ziyaretini,
öncesindeki buluşmaları, sohbetleri farklı bir akış sırasıyla izliyoruz.
Sahnelerin zamanını seyirciye anlatan şey ise sahnenin üstüne
yansıtılan, dekor değişimleri sırasında ileri veya geri ilerleyen bir
dijital takvim. Oyunun olay öyküsünü daha ayrıntılı anlatmak istemiyorum
çünkü Yiğit Sertdemir’in sahnelemesinden edindiğim intiba; oyunun net
bir izlekle göstermekten ziyade karakterlerin yaşadığı bazı anlara,
tartışmalara, karşılaşmalara ve seyircinin kuracağı benzerliklere vurgu
yapılmak istendiği.
Katilcilik‘in metnine,
sahnelemesine ve kurgusuna geçmeden önce dramaturjik arka planına dair
bir kaç şey söylemenin yerinde olacağı kanaatindeyim. Oyunda yer alan üç
kişi, yüz yüze görüşene kadar kendi kimliklerini gizleyerek
yarattıkları ’sanal’ imajlarla yaşayan insanlar. Hali hazırda sahip
oldukları kimliklerden sıyrılma fırsatını bulmuş veyahut bu kimliklerin
sadece bir yanını ortaya koyabilme imkanı sağlayan bir online sohbet
içinde bir tür “avatar” yöneticileri. Son 15 yıllık sürece baktığımızda
bu tarz online sohbet odalarının, insanların bu gibi ortamlarla
kurdukları ilişkinin hem çok değiştiğini hem de hiç değişmediğini sadece
geliştiğini görüyoruz. Şöyle ki, eskiden var olan “msn”, “mIRC” gibi
ortamlarda kendi kimliğinin görselliğini saklayarak yeni bir kimlik
yaratılırken, şu sıralar yaratılan bu kimlik görsellerle destekleniyor.
İnsanların “facebook” gibi sosyal ağlarda kullandıkları fotoğrafların,
söylemlerin sadece birer teşhir olarak ele alınmaması gerekiyor.
Buralarda kullanılan fotoğraflar bu kimlik yaratımının birebir
destekleyicisi mahiyetindeler. Eski dönemlerde gerçek kimliklerin
saklanarak yeni “sanal kimlikler” yaratılması şimdilerde sadece tercih
edilen anlamların ön plana çıkarılmasını sağlayan “sanal kimlikler”
yaratısına dönmüş durumda. Bu konuya biraz daha ayrıntılı değinmek
gerekiyor.
John Berger, konuyla ilgili klasikleşmiş kitabı Görme Biçimleri‘nde şöyle bir tez ortaya atar: “Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir.”
Buna dayanarak insanların kendilerini kendi cümleleriyle
tanımlayabilmeleri için sohbet odaları gibi yerler neredeyse yegane
noktalardır. Çünkü bir insanla kurulan iletişimde, karşınızdaki sizin
sözlerinizden önce edindiği görsel intiba önem verecektir. Gel gelelim
internet teknolojisinin inanılmaz derece yaygınlaştığı ve insanların
etrafa nazar eylemek için göz merceği yerine instagram kullandığı
zamanımızda kendini bu şekilde gizlemek hem mümkün hem de popüler bir
seçenek olmaktan çıkmıştır. Artık Berger’in de belirttiği üzere kimlik
yaratımında görsel öğeler ön plana çıkmaktadır. Bir insanın sosyal
medyada paylaştığı fotoğrafları, kendi yaratmak istediği çeşitli
kimliklere(eğlenceli, hayattan zevk alan, entelektüel vs.) göre
düzenlenmektedir. Bu paylaşımı yapan insanlar bir noktadan sonra bu
davranışı içselleştirerek ve farkına varmadan gerçekleştirmeye
başlarlar. Her fotoğraf, bireyin kendini, kimi özelliklerini “mit”
leştirmesidir. Öne çıkarılan özellik durumdan ve bireyden soyutlanarak
kendi başına bir kimlik edinir. Roland Barthes, “mit” kavramını
tanımlarken “çalınmış anlam”[2]
tabirini kullanır. Bu da bireylerin yarattıkları kimliklerin çeşitli
klişelere(kitap okuyan, denize karşı içkisini yudumlayan) dayanarak
ödünç alınmış anlamlarla bezenmesidir. Oyunun üzerine bina edildiği bu
tartışmalar Barthes’dan Foucoult’a, Nurdan Gürbilek’ten Berger’e kadar
geniş bir entelektüel kesimin ilgi gösterdiği bir alandır.
Oyunun kurgusuna gelecek olursak Yiğit
Sertdemir’in diğer oyunlarından biraz daha ayrıştığı görülüyor. Daha
önceki oyunlarında aldığı mühendislik eğitiminden geldiğini düşündüğüm
net ve sağlam bir kurgu tasarlama çabasında olan Sertdemir, bu oyunda 0
ve 1 ikilemindeki Aristo mantığından sıkılarak “fuzzy logic” -bulanık
mantık- ile haşır neşir olmayı seçmiş. Oyun seyirciden doğrudan izleği
takip etmesini değil, o izleğin izdüşümlerinde yaşanan olayları
algılamasını istiyor. Ancak, modernist algının bu derece içerisinde olan
bizler oyunu takip ederken ister istemez kafamızda lineer bir hikayeyi
tamamlamaya çalışırken buluyoruz kendimizi. Bu duruma bir bilgisayar
programının yazılışına benzetebiliriz. Şöyle ki binlerce satırdan oluşan
programları kodlarken, programcılar genellikle kodun içerisine belirli
fonksiyonları gerçekleştiren kod parçacıkları yerleştirirler. Böylece
her defasında tekrardan yazmak yerine, gerektiği yerde o fonksiyonu
göreve çağıracak ifadeler kullanabilirler. Bu sayede programlar
verimlilik açısından oldukça gelişirler. Gel gelelim bu kodu baştan
aşağı okumaya çalışan yabancı bir insanın hangi fonksiyonun nerede
kullanıldığını, sıralamasının ne olduğunu takip etmesi zordur. Kod
içinde bir aşağı bir yukarı, bir ileri bir geri giderek durumu anlamaya
çalışır. Her bir fonksiyon ayrı bir parça olduğu için anlaması daha
kolaydır ancak kodun genelini algılamak için daha büyük bir uğraş
gerekir. Katilcilik‘in kurgusu da bu bahsettiğim örneğe
benziyor. Bir ileri bir geri giderken hem öyküyü tamamlamaya hem de
kişilerin yaşadıkları anları, duyguları ve koşulları idrak etmeye
çalışıyoruz. Bir seyirci olarak bunu hakkıyla yerine getirebildiğimi
söylemek zor. Bu durumun ne derece genel geçer olduğunu anlayabilmek
için farklı seyirci görüşlerine bakılması gerekir. Oyunla ilgili
yazılmış yazılarda[3]
bu duruma çok fazla vurgu yapıldığını görmedim. Aksi bir analizde yok.
Yine de oyuna bu gözle tekrar bakılması faydalı olabilir.
Oyun bu kurgu hengamesi içerisinde
ilerlerken eksik kalan bir nokta da karakterler. Karakterler oyun
boyunca derinleşemiyor. Hepsinin daha incelikli işlenme imkanı,
olanakları var ancak metin tarafından kısıtlanmış haldeler. Yazarın daha
önceki oyunlarından aşina olduğumuz farklı çelişkiler ihtiva eden ve
birbirleriyle çatışmalarını bu çelişkiler üzerinden kuran karakterler bu
oyunda biraz silik kalmışlar. Oyun kurgusal ve anlatım açısından farklı
bir deneme yaparken, böyle bir oyunu taşıyacak sağlam karakterlere
ihtiyaç duyuyor. Oyundaki kimi beklenmedik gerçekler (iki karakterin
kardeş olması gibi) hikayede bir kırılma noktası oluşturmadığından
eklektik kalıyor. Her birinin geçmişlerini ve bastırdıkları
benliklerini, alt benliklerini gördüğümüz karakterlerin bu
özelliklerinin oyunun yapısına ve çatışmasına daha içkin olmasını
bekliyoruz. Bu bahsettiğim durumlar Katilcilik gibi anlatım ve
sahneleme alanında bir arayış içinde olan bir oyunda gerçekleştirilmesi
oldukça meşakkatli. Ancak oyunun kalitesini bir kaç gömlek artıracak
hamleler.
Oyunculuklar, Altıdan Sonra Tiyatro’dan
izlemeye alıştığımız durumda. Temiz ve başarılı. Oyuncuları kısıtlayan
şey daha önce de bahsettiğim üzere karakterlerin metinsel kurgulanışı.
Ancak Aslı Can Kortan’ın oyun boyunca iç aksiyonunu sürdürmek ve
karakterin yaşadığı içsel duruma kendini tekrar bağlamak için kullandığı
nefes alış verişler bir yerden sonra rahatsız etmeye başlıyor. Bu
rahatsızlık seyircinin karaktere karşı tavrından ziyade bir oyunculuk
tarzına yönelik cereyan ediyor. Bir de oyunun kurgusunu ve mekan
değişimlerini imlemek için tercih edilen sahne tasarımına dair bir kaç
şey söylemek istiyorum. Oyunu izlemeye ve grupla bu teatral paylaşımı
gerçekleştirmeye gelen seyirciler olarak, dev kütlelerin hareket ettiği black out
lardaki aksaklıklar ve gecikmeler oyunun hem teknik ekibiyle hem
oyuncularıyla birlikte geriliyoruz. Oyunun genel sahne ve mekan
tasarımından ötürü bunların değişmesi pek mümkün gözükmese de bu araları
kısaltacak ve sahne değişimlerini rahatlatacak çözümler bulunması
gerekiyor.
Son olarak oyunun finaline dair bir kaç
şey söyleyerek yazıyı noktalamak istiyorum. Dönüp dolaşıp geldiğim
derinlikli karakter sorunundan ötürü oyunun finalinde bir anlamlandırma
problemi yaşanıyor. Oyunun finalinde histerik davranışlar haklılaşmıyor
ki oyun, böylesine bir finali hazırlayamıyor.
Katilcilik ele aldığı konu,
metni, kurgusu ve sahnelemesiyle çok daha derinlikli olarak ele alınması
gereken bir oyun. Yukarda yazdıklarım böylesine bir analize ancak fikir
verebilecek niteliğe sahip gözlemlerden oluşuyor. Katilcilik, Mart
ayında da Kumbaracı50 sahnesinde seyirciyle buluşmaya devam edecek.
[1] http://amatortiyatrolartelifitartisiyor.blogspot.com/
[2] stolen speech
[3] http://kumbaraci50.com/katilcilik-altidan-sonra-tiyatro/
Bu yazı aynı zamanda Mimesis Portal'de yayınlanmıştır.
YanıtlaSilhttp://mimesis-dergi.org/2013/03/katilcilik-altidan-sonra-tiyatro/