Geçtiğimiz günlerde
Şafak Pavey'in meclis genel kuruluna seslenirken kurduğu "Çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla Çamlıca'da kuytuda
sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü Mustafa Kemal'e borçlu olduğunu
hatırlatmak istiyorum. " cümlesinden sonra yine yeni yeniden vadesi
gelmiş borçlarımızın hatırlatılması durumuyla karşı karşıya kaldık.
Egemen ideolojinin kişiyi sürekli kendine bağımlı, borçlu
ve sadık kılma isteğinin dönüp dönüp yüzümüze vurulması ilk değil. Türkiye
Cumhuriyeti'nin vatandaşları olarak sadece bilmem kaç dolar maddi borçla değil
aynı zamanda varlığımızı armağan etmemizi gerektiren, tek kelam dahi olsa eleştirilerimizi
içimize gömmemizi, zihnimizden silmemizi emreden bir manevi, politik bir borçla
doğuyoruz. İşte bu yüzden paket paket sunulan demokratik gelişmeler, ancak
iktidarın belirlediği çerçeve içinde isteyebileceğimiz haklar hayatımızı işgal
ediyor. Kemalist iktidarın cumhuriyetle beraber başlattığı, aslında bir bakıma
İttihat ve Terakki geleneğinden devraldığı, günümüze kadar uzanan periyotta
farklı partiler, liderler, kişi ve kurumlarca tekrarlanan, yeniden üretilen bu
anlayış bize sadece iktidarı destekleme hakkını sunuyor.
Bunların üstüne sağ kanat politikacıların kurduğu
"hizmet" söylemi onların gözünde icraatlarını eleştirilemez kılarken
bir yandan da verilenle yetinmeye, gerekli ve doğru olanın ancak iktidar
tarafından belirlenebileceği azarlamalarına maruz kalıyoruz. İktidarca gerekli
hamlelerin alınmadığı durumda başımıza geleceklerden korunmak için
memnuniyetsizliğimizi ve aykırı görüşlerimizi ifade etme isteğimizi bastırmamız
gerekiyor. Aksi takdirde yapılan bunca "hizmet"in gözümüze dizimize durması
işten bile değil.
Kendini liderine, kurulan sistemin kendini temsil etmek
üzere kurguladığı figüre bağlı kılan kişiler, totaliter rejimlerin dayattığı
kişiliksizleşmeye maruz kalıyor. Bir birey ancak ve ancak bağlı bulunduğu
iktidar odağı içerisinde tanımlanabilecek, ona bağlı kaldığı ve onun için
çalıştığı müddetçe varlığı anlamlanabilecek bir kimse haline geliyor.
Özetleyecek ve örnekleyecek olursak "Erdoğan'ın
götünün kılıyık" cümlesiyle "Mustafa
Kemal'in askerleriyiz" arasında ne ideolojik anlamda arka planda ne de
kişilerin tutumu ve kendilerini tanımlamaları bağlamında bir farklılık var.
Sadece ikincisi kulağa daha afili geliyor.
Hepi topu 90 yıllık bir geçmişi olan Türkiye
Cumhuriyeti'nin ideolojik ve icrasal anlamda modern ulus devletin gereklerini
bu derece başarıyla yerine getirmesi, bize totaliter işleyişler sunmaktan ve
borçlu kalacağımız figürler yaratmaktan öte gidemedi. Alternatif bir yaşam
mücadelesi yürüten kesimlerin karşısına Mustafa Kemal'den Erdoğan'a kadar
sadece makyajı değişmiş, küresel kapitalizmin ve iktidar araçlarının dönüşmesi
ve çeşitlenmesi yüzünden farklılık arz eden, temelde aynı mantığı güden
iktidarlar çıkıyor.
Eh malum, neresinden bakarsanız bakın borç gırtlağa
kadar. Kemalist ideoloji borcun ödenemeyecek denli büyük olduğunu ve esasında
varlığımız Mustafa Kemal'e bir borç olduğu için sürekli biat şartını
koşarken, neoliberal dönemin Erdoğan'ı borcu taksit taksit ödeyebileceğimizi ve
bu taksitin müebbet süreceğini söylüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder