12 Eylül sürecinden sonra Türkiye’nin geçirdiği değişimin, gençlik üzerinde her alanda büyük bir etki göstermiş tahribat yaratmıştır. İnsanların büyük çoğunluğunun siyasetle, gündemle veya sisteme muhalif hareketlerle tanışması üniversite hayatına kadar ertelenmektedir. Genel olarak liseli öğrenciler 80 öncesi dönemde hareket liderliği bile yaparken şimdilerde ancak üniversite sınavlarına hazırlanmaktadırlar. Yazıda derinlemesine olmasa da muhalif kesimlerin bu yüzden karşılaştığı sorunlara değineceğim.
Üniversiteye başlayan insanların muhalif gruplarla tanışıp
kendilerini görüşlerine yakın hissetmesiyle başlayan süreç kişileri bu grupların eylemliliklerine katılmaya götürmektedir. Gruplar açısından sorun , bireylerin teorik olarak altını doldurmadan eylemlilik göstermeleri, grup içinde yer alan bu insanların sayısının artması ve gösterilecek tepkilerin veya izlenilecek yöntemin genele yayılmadan grup içindeki az sayıda insan tarafından belirlenmesinden kaynaklanmaktadır. Şöyle ki düzenlenen etkinlikler, paneller üzerine grup içindeki insanların ulaşılmaya çalışılan diğer öğrenciler yaptığı tartışmalar, kimi zaman tartışmaların tüketilmemesi veya kendilerini teorik olarak yetiştirmemeleri yüzünden kısır döngüye ve cepheleşmeye dönebiliyor. Bu söylemlerimi üstten bir bakışla değil, öğrenciler olarak bizlerin zaman zaman kendimizi geliştirmeye çalışmadan ve ancak kendimize diğer grup üyelerini tarafından verilen bilgilerle ve tartışmalarla yetinme tarzındaki davranışlarımıza eleştiri olarak kaleme alıyorum. Zira sisteme karşı muhalefet bir bütündür ve kendini bu alanda yetiştirmeye çalışan insanlarda olaylara karşı sağlam temelleri olan bir refleks gelişmelidir. Örneğin Hrant Dink’e düzenlenen suikasta karşı eylemlere veya Newroz etkinliklerine katılırken, günlerdir devam eden Tekel işçilerinin grevine kayıtsız kalınması, ki benim kuşağımın gördüğü işçi eylemlerinin sayısı ortadayken, Gazze de sürekli devam eden İsrail bombardımanına tepki üretilmemesi, Avrupa da harçlara karşı başlatılan ve üniversite işgalleriyle devam eden öğrenci hareketlerine tepkilerin çok cılız olması, dünyadaki sınıf hareketlerine – örneğin Venezuela’daki elektrik işçilerinin bürokratları kovarak fabrika yönetimlerini devralmaları – kayıtsız kalınması kafalarda soru işaretleri yaratmalıdır. Kastettiğim tepki insanların sadece sürekli bir fiziki eylemlilik içinde olmaları değil ki zaten şartlar göze alındığında buna öğrencilerin büyük kısmı tarafından ayrılabilecek enerji ortadadır. Fakat muhalif kesim popülist bir yere kaymadan gündeme tepki üretebilmeli ve bu konuda kendini sürekli geliştirerek yenilemelidir. Aksi takdirde düzenlenen etkinlikler ilkokullardaki “belirli gün ve haftalar” kalıplarına dönmektedir. Hiçbir etkinlik yapmamaktan iyidir tarzındaki “ehveni şer” anlayışı, alt yapının ve okul içi gündemin oluşturulmaması ve insanlar arasındaki ilişkilerin kopukluğu nedeniyle etkinliklerin geniş kesime yayılamamasına neden olmaktadır. Gruplarla ilişkileri olmayan öğrencilerinin etkinliklere bakış açısı etkinliği düzenleyen insanlara bakış açılarından büyük ölçüde etkilenmektedir. Yerelden genele örgütlenme savunulurken yereli örgütlemeye çalışan bireylerin kendilerini donatmadan ve tartışmaları tüketmekten çekinerek dahil olduğu grubun düşüncelerini kendi içlerinde dogmalara dönüştürmesi hareketleri içten baltalamaktadır. Üniversite öğrencilerinin bu durumundan kaynaklanan alternatif hareketler içindeki alternatif görüş çeşitliliğinin azlığı, eylemliliklerin kampüs içine kapanmasına sebep olmaktadır. Faydalarını ve önemini reddetmemekle beraber düzenlenen panellere katılan insanların büyük çoğunluğunun zaten konulara duyarlı insanlardan oluşması tartışmaların genel kesime yayılmamasına neden olmaktadır. İnsanların öncelikle bireysel olarak kendilerini yetiştirmeleri ve tartışmaları kendileri için güvenli sular olan grupların içerisinden dışarı taşımalıdırlar. Örneğin Boğaziçi Üniversitesi’nde var olan sol ve bazı liberal muhalif grupların gerek enerji yetersizliğinden gerekse geliştirilen önerilerin azlığından dolayı gündemi ve kamuoyunu sürekli ilgili tutma çabaları, öğrencilerin dikkatini ve ilgisini çekebilecek tartışmalar devamlılık arz etmemektedir. İnsanların çeşitli sebeplerle kendileriyle zıt görüşlü olan insanlarla tartışmaktan çekinmesi veya grup dışındaki insanlardan uzak durarak çevresini sadece grup içinden oluşturmaları, üniversitede tartışmaların yaygınlaşmasını ve tüketilmesini zora sokmaktadır. Bahsi mevzu olan şartlar altında bile Boğaziçi özelinde “Barışa ses ver” etkinlikleri bütün eksiklerine rağmen olumlu bir örnek olarak değerlendirilebilir. CHP’li Onur Öymen’in Dersim’le ilgili sarf ettiği sözlerden sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmacı olarak hazır bulunduğu ve farklı görüşlerden insanların katıldığı paneldeki Dersim katliamıyla ilgili sorular, paneldeki farklı görüşlerdeki insanların tartışmaları kendi gruplarına taşımaları ve bu etkinliğin sonrasında düzenlenen film gösterimleri, tartışmalarla okulda bir kamuoyu oluşturmayı başarmış ve ana akım kaynaklardan aktarılanların dışında bilgilerin görünürlüğünü nispeten de olsa artırmıştır. En azından, birçok öğrencinin Dersim, Seyit Rıza, 33 Kurşun gibi kavramları duyması sağlanmıştır. Sonuç olarak bireylerin kendileri geliştirmeleri ve savundukları görüşleri temellendirmeleri hareketlerin ve etkinliklerin başarısı, sağlığı, devamlılığı ve etkisi açısından oldukça büyük bir önem taşımaktadır.
kendilerini görüşlerine yakın hissetmesiyle başlayan süreç kişileri bu grupların eylemliliklerine katılmaya götürmektedir. Gruplar açısından sorun , bireylerin teorik olarak altını doldurmadan eylemlilik göstermeleri, grup içinde yer alan bu insanların sayısının artması ve gösterilecek tepkilerin veya izlenilecek yöntemin genele yayılmadan grup içindeki az sayıda insan tarafından belirlenmesinden kaynaklanmaktadır. Şöyle ki düzenlenen etkinlikler, paneller üzerine grup içindeki insanların ulaşılmaya çalışılan diğer öğrenciler yaptığı tartışmalar, kimi zaman tartışmaların tüketilmemesi veya kendilerini teorik olarak yetiştirmemeleri yüzünden kısır döngüye ve cepheleşmeye dönebiliyor. Bu söylemlerimi üstten bir bakışla değil, öğrenciler olarak bizlerin zaman zaman kendimizi geliştirmeye çalışmadan ve ancak kendimize diğer grup üyelerini tarafından verilen bilgilerle ve tartışmalarla yetinme tarzındaki davranışlarımıza eleştiri olarak kaleme alıyorum. Zira sisteme karşı muhalefet bir bütündür ve kendini bu alanda yetiştirmeye çalışan insanlarda olaylara karşı sağlam temelleri olan bir refleks gelişmelidir. Örneğin Hrant Dink’e düzenlenen suikasta karşı eylemlere veya Newroz etkinliklerine katılırken, günlerdir devam eden Tekel işçilerinin grevine kayıtsız kalınması, ki benim kuşağımın gördüğü işçi eylemlerinin sayısı ortadayken, Gazze de sürekli devam eden İsrail bombardımanına tepki üretilmemesi, Avrupa da harçlara karşı başlatılan ve üniversite işgalleriyle devam eden öğrenci hareketlerine tepkilerin çok cılız olması, dünyadaki sınıf hareketlerine – örneğin Venezuela’daki elektrik işçilerinin bürokratları kovarak fabrika yönetimlerini devralmaları – kayıtsız kalınması kafalarda soru işaretleri yaratmalıdır. Kastettiğim tepki insanların sadece sürekli bir fiziki eylemlilik içinde olmaları değil ki zaten şartlar göze alındığında buna öğrencilerin büyük kısmı tarafından ayrılabilecek enerji ortadadır. Fakat muhalif kesim popülist bir yere kaymadan gündeme tepki üretebilmeli ve bu konuda kendini sürekli geliştirerek yenilemelidir. Aksi takdirde düzenlenen etkinlikler ilkokullardaki “belirli gün ve haftalar” kalıplarına dönmektedir. Hiçbir etkinlik yapmamaktan iyidir tarzındaki “ehveni şer” anlayışı, alt yapının ve okul içi gündemin oluşturulmaması ve insanlar arasındaki ilişkilerin kopukluğu nedeniyle etkinliklerin geniş kesime yayılamamasına neden olmaktadır. Gruplarla ilişkileri olmayan öğrencilerinin etkinliklere bakış açısı etkinliği düzenleyen insanlara bakış açılarından büyük ölçüde etkilenmektedir. Yerelden genele örgütlenme savunulurken yereli örgütlemeye çalışan bireylerin kendilerini donatmadan ve tartışmaları tüketmekten çekinerek dahil olduğu grubun düşüncelerini kendi içlerinde dogmalara dönüştürmesi hareketleri içten baltalamaktadır. Üniversite öğrencilerinin bu durumundan kaynaklanan alternatif hareketler içindeki alternatif görüş çeşitliliğinin azlığı, eylemliliklerin kampüs içine kapanmasına sebep olmaktadır. Faydalarını ve önemini reddetmemekle beraber düzenlenen panellere katılan insanların büyük çoğunluğunun zaten konulara duyarlı insanlardan oluşması tartışmaların genel kesime yayılmamasına neden olmaktadır. İnsanların öncelikle bireysel olarak kendilerini yetiştirmeleri ve tartışmaları kendileri için güvenli sular olan grupların içerisinden dışarı taşımalıdırlar. Örneğin Boğaziçi Üniversitesi’nde var olan sol ve bazı liberal muhalif grupların gerek enerji yetersizliğinden gerekse geliştirilen önerilerin azlığından dolayı gündemi ve kamuoyunu sürekli ilgili tutma çabaları, öğrencilerin dikkatini ve ilgisini çekebilecek tartışmalar devamlılık arz etmemektedir. İnsanların çeşitli sebeplerle kendileriyle zıt görüşlü olan insanlarla tartışmaktan çekinmesi veya grup dışındaki insanlardan uzak durarak çevresini sadece grup içinden oluşturmaları, üniversitede tartışmaların yaygınlaşmasını ve tüketilmesini zora sokmaktadır. Bahsi mevzu olan şartlar altında bile Boğaziçi özelinde “Barışa ses ver” etkinlikleri bütün eksiklerine rağmen olumlu bir örnek olarak değerlendirilebilir. CHP’li Onur Öymen’in Dersim’le ilgili sarf ettiği sözlerden sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmacı olarak hazır bulunduğu ve farklı görüşlerden insanların katıldığı paneldeki Dersim katliamıyla ilgili sorular, paneldeki farklı görüşlerdeki insanların tartışmaları kendi gruplarına taşımaları ve bu etkinliğin sonrasında düzenlenen film gösterimleri, tartışmalarla okulda bir kamuoyu oluşturmayı başarmış ve ana akım kaynaklardan aktarılanların dışında bilgilerin görünürlüğünü nispeten de olsa artırmıştır. En azından, birçok öğrencinin Dersim, Seyit Rıza, 33 Kurşun gibi kavramları duyması sağlanmıştır. Sonuç olarak bireylerin kendileri geliştirmeleri ve savundukları görüşleri temellendirmeleri hareketlerin ve etkinliklerin başarısı, sağlığı, devamlılığı ve etkisi açısından oldukça büyük bir önem taşımaktadır.
Ufakça değinmek istediğim diğer bir nokta ise iktidara karşı farklı meselelerde alınan tutum. Sistemin tek başlı bir vücut olarak tahayyül edilmesi bir takım sorunlara yol açmaktadır. Hükümetin bazı uygulamalarının desteklenirken aynı zamanda eleştirilebilmesi gerekliliğini de beraberinde getirmektedir. Hayat siyah beyaz değildir her alan çeşitli tonlarda griliklerle doludur. Sistemin farklı görüşlerin hüküm sürebildiği parçalardan oluştuğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Ülke çapında veya uluslar arası alandaki olaylar incelenirken görüşlerin temellendirilmemesi tarafların tutumları eleştirilmeden bir tarafa tu kaka anlayışıyla karşı çıkılmasına yol açabilmektedir. Üniversitede Ergenekon ve darbeci paşalara karşı gösterilen tepki sağlıklı olarak irdelenmelidir zira askeri istibdattan kurtulmaya çalışırken iktidarın sorgulanmadan desteklenmesinin bir sivil istibdada yol açması mümkündür. Acı bir örnek olarak, Ergenekon olayında ülkenin demokratikleşmesi çabasına destek verilirken iktidarın işçilere karşı despotizmine duyarsız kalınmaktadır.
Sonuç olarak muhalif, alternatif hareketlerin kendilerini sürekli eleştirmeleri ve donatmaları zaruridir. Hareketlerin zayıflıklarının bilinmesi ve ortaya konması güçlenebilmeleri için bir araçtır. Yerelden genele örgütlenme hedeflenirken yereli örgütleyen bireylerin kendilerini yetiştirmeleri ve sağlam bir temeli olan görüşlerle ve reflekslerle hareket etmeleri muhalif kesim açısından hayati önem arz etmektedir.
*Bu yazı aynı zamanda www.buo.boun.edu.tr'de yayınlanmıştır.
YanıtlaSil